-
Bak sevgili günlük, "Aşk Acısı" değil, "Ayrılık Acısı" diyorum. Anlatmaya başlayınca zaten sende bana hak vereceksin.
Sene 2002 filan o zamanlar askerden yeni gelmişim sebze meyve halinde
madrabaz ve hamal 'larla düzeyli bi ilişkilerimizin olduğu bir dükkanda
katip 'lik yapıyorum. Katiplik bir nevi kasiyerlik diyebiliriz. Hem gece
saat 24 ten sabah saatlerine kadar gelen müşterilerin faturalarını
kesip hem de sabah muhasebe işlemlerini tamamlayıp işten çıkınca
toplanan parayı hesaba yatırıp çiftçinin arabacının parasını havale eft
yapıyorum flan. Bayaa ayrıntılı çetrefilli fakat içeriğe göre sağlamda
maaşı olan bir meslek. Neyse efenim askerliğimi yapmışım işim var fit ve
yakışıklı, adeleli, boylu poslu yumurta gibi oğlanım :P abarttım tabi
bu kısmı. Konuya giremedim bir türlü :)
Yeni paragrafta konuya odaklanabileceğimi düşünüyorum. Askerden yeni
gelmiş iş güç sahibi biri olarak ailemin bana eş bulma çabaları hat
safhaya çıkmış idi. Zira çok geçmeden, ( bu arada "zira" kelimesini ilk
kez bir cümle içerisinde kullanmanın keyfini yaşıyorum ) efenim çok
geçmeden ablamın işyerinde çalışan eli yüzü düzgün bir kız ile
tanıştırıldım. İlk buluşmamız ablamların evinde çay börek eşliğinde
oldu, ablam sık sık mutfağa giderek bizi rahat konuşabilmemiz için
başbaşa bırakıyordu filam. Gayet ev hanımı ve namıslı ev erkeği modeli
çiziyorduk. Sonrasında yaklaşık 3 ay gibi bir süre biz bi ilişki
yaşadık. Artık ailelerimiz birbirini tanıyor ve sanki yıllardır
berabermişiz gibi geleceğimiz hakkında fikir beyan edip şöyle
evlendirelim şurda otururlar böyle güzel olur gibi bir muhabbete
girişmeye başladılar. Sonra bir gün annem beni kenara çekip "bak oğlum
eğer sede seviyorsan bu kızı ben çok beğendim ve gelinim olmasını
isterim" dedi. Ve bu dakikadan sonra "e ne yapalım, evleneyim bari" gibi
bir moda girdim.
Bu paragraf olayını sevdim ben. Sonra biz hatun kişiyle beraber bu
durumu konuştuk, ben aileni çok sevdim bence de evlenelim filan gibi bi
geri dönüş alınca işin ciddiyete binme zamanı gelmişti. Aileyle beraber
göstermelik bir isteme töreni, evlilik teklifi ve aileler arasında
kesilen sözden sonra biz birlikte beyaz eşya almaya taksite girmeye
filan başladık.
Nikah tarihini Temmuz 20 olarak aldık, evlilik için yani en azından
nikah için yaklaşık 16-17 gün vardı. Yani temmuzun ilk haftası işten eve
dönerken telefonuma gelen bir mesaj herşeyi kökünden değiştirdi. O
zamanlar telefonlar küçük ekran ve sms boyutu sınırlı. Bana gelen mesaj 3
sıralı sms olarak geldi. Sms içeriği aynen kelimesi kelimesine şöyleydi
(kendi adımı sansürlüyorum) "xxx
sana bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum, konuşamayacağım için sms
atıyorum. Senin ve ailenin yüzüne nasıl bakarım bilmiyorum, ama bitti.
Artık beni arama, bana ulaşmaya çalışma, böyle olması gerekiyor. Sim
kartımı kırıp atıyorum, kendine iyi bak." adeta
beynimden vurulmuşa döndüm. Mesajı okuyunca elim ayağım titredi, nasıl
olabilir dedim. Neden olabilirdi böyle bişey? açıklaması neydi? en
azından bir açıklamayı hak etmiyor muydum? sonra bi inkar süreci, yok
canım şaka olmalı bu, ortada bişey yokken beni neden terketsin ki?
Sadece kötü bir şaka olabilir. Telefonunu aradım hat kapalı, sonra
yolumu değiştirip evine gittim. Giderken kafamdan milyon tane senaryo
geçiriyorum. Kesinlikle kötü bişey oldu, yoksa nasıl olabilir ki böyle
bişey. Onun ailesi bana damadım diyor. Benim ailem onu gelinleri olarak
benimsemişler. Neden nasıl olur? bizi geçtim ailesi ailemin yüzüne nasıl
bakar? ne derler? bahaneleri ne olabilir? Kafamda bu sorularla
kapılarına dayandım. Uzun uzun çaldım zillerini, içerdeler sesler
geliyor, ama açmıyorlar. Sonra yumruklamaya başladım kapıyı, karşı
komşuları çıktı kapıya ne oluyor diye baktı bişey söylemeden kapattı
kapıyı. Sonra tekmelemeye başladım kapıyı. Babası açtı kapıyı tek eliyle
kapıyı tutarak dışarı çıktı. "Neler oluyor" diye sordum. Babası; "istemiyor işte zorlama oğlum, hadi git" diyerek bir eliyle beni kolumdan tutup itiyor. Ben direnirken "Neden? ne oldu da istemiyor? ne yaptım ben nooldu?" diye soruyorum. Adamın söylediği şey "Yeter artık rezillik çıkartma bu iş burda bitti, istemiyor seni"
diyip beni kolumdan iterek kapıyı içerden kapattı. Ben aptala dönmüş
vaziyette kapının önündeki merdivenlere çöküp kaldım. Aklımda şimşekler
çakıyor, beynim zonkluyor, hırstan kuduruyordum. Elbet o kapıdan birisi
çıkacak diyerek saatlerce oturdum o kapıda. Kimse çıkmadı, perişan bir
şekilde çıktım binadan, sağıma soluma bakındım, döndüm evlerinin camına
baktım. Sonra karşı kaldırıma geçip kaldırıma oturdum. Hava kararana
kadar orada oturdum. Kimse çıkmadı evden, evleri 3. kattaydı, belli
belirsiz bir ışıkta oturdular tüm gece ve kimse çıkmadı ne cama ne
dışarıya. Sabaha doğru aklımda milyon tane soruyla yürümeye başladım,
nereye gittiğimi bilmeden 1 saate yakın yürüdüm. Eve gidemezdim, aileme
ne diyebilirdim ki? Nasıl açıklardım? henüz nedenini ben bile
bilmiyordum. Kendimi sahilde buldum hava aydınlanmaya başlarken
sahildeki bankta oturup denize boş boş baktım. Güneş tepeme gelip beni
yakmaya başladığında kalktım yerimden ve yakındaki tekel bayii 'nden
sigara ve bira aldım. Tekrar aynı banka gidip oturdum. Eve nasıl giderim
ne derim diye düşünürken; belki de biliyorlardır. Belki de beni ondan
aramadılar diye düşünüp telefonumu çıkarttım. Şarjımın bittiğini görünce
beni merak etmesinler diye eve gitmeye karar verdim. Artık umrumda
değildi, anlatırım belki onlar nedenini öğrenir diye düşündüm. Eve
gittiğim de annem gözyaşlarına boğulmuş şekilde boynuma sarıldı. Bana
ulaşamayınca polisi aramışlar, bana bişey olduğunu düşünmüşler. Ne
olduğunu neden eve gitmediğimi anlattım. Annem boşver oğlum senden
kıymetli değil hiçbişey diyerek teselli etmeye çalıştı beni. Onlarda
öğrenememişler ne olduğunu onlarda kapıdan çevrilmişler. İstemediğini
vazgeçtiklerini söylemişler.
Bu olaydan sonra yaklaşık 2 ay kadar kendim de değildim. Yaklaşık ilk 2
hafta boyunca; Her akşam içip kapılarına dayanıp camlarını kırıp
duruyordum. Fakat kimse karşıma geçip delikanlı gibi işin iç yüzünü bana
anlatmıyordu. Sonra bıraktım herşeyi, her akşam kalamış sahiline inip
yanıma 1 kasa bira alıp sabaha kadar içip banklarda uyuyordum. Artık
neden içtiğimi neden bu hale geldiğimi bile düşünmüyor ve sanki işe
gider gibi evden çıkıp aynı şeyi günlerce yaptım. 2 ay boyunca hayattan
yaşamdan çok uzaklaştım. Arkadaşlarımla görüşmüyor, kimseyle tek kelime
konuşmuyor gidip sahilde içiyordum. Sonra herşeyden çok sıkıldığımı
hissetmeye başladım. Aşık olmamıştım çok fazla etkilenmemiştim , sadece
ailelerimiz istediği için evlenme kararı almıştım. Ama yaşadıklarım bana
ağır gelmeye başladığı için yaşamanın amacını sorgulamaya başladım.
Neydi bizim yaşamamızın amacı? gayemiz neydi? çalışıp para kazanıp güzel
yaşamak? neden? para kazanıp güzel yaşayıp ne elimize geçecekti?
herkesin sonu aynı değil miydi? neden çalışıp başkalarına hizmet
etmeliydim ki? Para kazanınca, daha iyi giysiler alıp, daha güzel
yemekler yiyince ne değişecekti? sonuçta ölecektim.. Bu fikir kafamda
çok yer etmeye başlayınca intihar etmeye karar verdim. Aslında
baktığınızda benim hayata küsmeme neden olan şey aşk acısı değildi. O
anki düşünceme göre o sadece gözümü açmıştı. Artık yaşamın amacını
sorgulayabiliyordum ve gerçekten bi anlam bulamıyordum yaşamak için bu
fikirlerle kendimi kandırıp oyalarken sahildeki alkol soframa beni
önemseyen ve bir önceki konuda adı geçen "Y" de katılmaya başladı. Onun
bana verdiği tavsiyeler ve kendi hayat tecrübesinden verdiği örnekler
beni biraz olsun mantığa itiyordu.
Birgün kalamış sahilinde içerken "Y" yanıma geldi. Dedi ki; "xxx daha ne kadar devam edecek bu durum?"
Bende ona yaşamın anlamsızlığından ve ölmek istediğimden bahsettim.
Nedenini sorduğunda ise durumu anlattım yani yaşamanın kazanmanın daha
iyi yaşamanın anlamsız olduğunu hepimizin öleceğini ve bu nedenle ha
şimdi ha sonra kısmını özetledim. Bana sadece bir cümle kurdu, dedi ki; "xxx
çok aç olduğunu düşün, 2 gündür yemek yemiyorsun, bu durumu
yaşamışsındır belki, ilk gün belki hamburgerler, dönerler, kızarmış
piliçler gibi envayi çeşit yemek aklına gelir kendini doyurduğun aklına
gelir. Ama ikinci gün, ikinci gün artık öylesine açtırsın ve ümidin
tükenir ki sadece bir lokma ekmek bile seni inanılmaz mutlu eder.. İşte o
1 lokma ekmeği yediğinde hissedeceğin anlık küçücük mutluluk için bile
yaşamaya değer." İşte
bu cümle beni tekrar hayata bağlayan cümleydi. Gerçekten anlatılan
hikayedeki mutluluğu hayal ettim ve o anı yaşayabilmek için vazgeçtim
intihardan.
Sonra gene "Y" kızla yaşadığım durum hakkında, "xxx
herşeyi olumlu yönden görmeye çalışmalısın, seni evlenmeden bu yolda
yalnız bırakan kız bunu siz evlendikten sonra yapsaydı, örneğin biriyle
aldatıp kaçsaydı ne yapardın, insan böyle bişey için katil olabilir
rahatlıkla değil mi? işte sen o durumdan erkenden kurtuldun, o öyle
biriydi, boşver artık umursama ne onu ne başkasını ufak tefek
mutluluklar için yaşa gitsin." Belki bu cümleleri kurarken
farkında değildi, ama beni hayata bağlayan ve tekrar normale dönmemi
sağlayan cümleler olmuştu bunlar. Hea o kız mı? benden ayrıldıktan 3 ay
sonra kendi uzaktan akrabaları olan kendisinden 8 yaş büyük kel göbekli
bi adamla sırf zengin, 5 katlı apartmanı ve tekstil atölyeleri flan var
diye evlenmiş. Hepsi bu..
Şimdilerde aklıma geldikçe salaklığıma gülüp geçiyorum. Ayrılık acısı
filam diyorum ama şimdi yolda karşılaşsam yüzüne bile tükürmeye gerek
duymam. Öylesine huzurluyum. Bu arada sabredip buraya kadar okuduysan
yanaklarından filam hep öperler... :)
Ayrılık Acısı
About Unknown
Soratemplates is a blogger resources site is a provider of high quality blogger template with premium looking layout and robust design
tecrübe
Etiketler:
acı,
alkol,
aşk,
aşk acısı,
ayrılık acısı,
bakış açısı,
hayat,
intihar,
kahpe,
ölüm,
saygı,
tecrübe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder